
Çocuk Robot Etkileşimi
Çocuklar Robotlarla Etkileşime Nasıl Geçer?
Robotlar Eğitim Problemlerimize Çözüm Üretir mi?
Bir pedagog veya psikolog çözümün bir parçası nasıl olur?
-Otizmli Bireyler Örneği-
Robotlar mesleğime başladığım andan itibaren -ki bu yaklaşık 6–7 yıl- yardımcı eğitmen olarak çok işime yaradı. Robotları derslerde kullanmak onlarla etkileşime giren öğrencilerin üzerinde yarattığı etkiyi gözlemlemek harika bir deneyimdi. Hayatımı öğrenciler şekillendirdi. Çünkü işimin ana temasını öğrenciler oluşturmaktaydı. Sürekli sizden bir şeyler göstermenizi bekleyen, kapınızı tırmalayan, merakından ve heyecanından hiç eksilmeyen artan öğrenciler.
Birçok öğrenciyle çalıştım, çalıştığım öğrenci kadar da ebeveyn tanıdım. Farklı kültürlere ait öğrencileri gözlemleme fırsatı buldum. Farklı kültürlere ait her öğrenci benim için ayrı bir maceraydı. Bu macerayı anlamlı kılan 3 grup öğrenci mevcuttu. Bunlar Afganlar, Suriyeliler ve Doğu Türkistanlılardı. Bu öğrencilerin içerisinde Suriyeliler en dezavantajlı çocuk grubuydu. 2010’lu yıllarda memleketinden koparılmış ve senin ağacının dalına tutunmaya çalışan çocuklar çok fazlaydı.
Uzun yıllar Suriyeli yüzlerce çocuğa eğitim vermeye çalıştım. Çok mücadele ettim. Bu sırada çok düşünmeye fırsat buldum.
Düşündüğüm konuların bazıları şunlardı;
· Mülteci gruplarla bölgenin yerlisini nasıl birleştirebiliriz,
· Çocuklardan oluşan bir milleti nasıl toparlayabiliriz aynı lisanla anlaşabiliriz?
· Yaşadığınız bölgenin yerlisiyle mültecisi arasındaki kültürel farkı nasıl kapabiliriz?
En başta dil bilmiyorlardı, oyuncakları farklıydı, hayata başladıkları koşullar arasında benzerlik yoktu.
İlk çocukluklarından itibaren oynadıkları oyuncaklar hiçbir zaman aynı değildi- bu zekâ gelişimini doğrudan etkileyen bir faktör- çok farklı kültürlerden geliyorlardı ve büyük bir çoğunluğu travmaya sahipti.
“Babamların bulunduğu yere roket düştü hocam” dediklerini unutamıyorum.
Eksik, noksan bir araya gelmiş bu çocuklara ne yapabilirdim?
Bu arayışlara ve sorulara cevaplar teknoloji olacağını hiç düşünmezsiniz çünkü teknolojiyle silahlar, araçlar ve bombalar özelinde tanışan bir grupla karşı karşıyasınızdır. Çocukların ortak noktalarını bulmak zor değildir herkes oyunu ve oyuncağı sever. Ortak dil belki bu olabilirdi.
Tüm çocukların sevdiği, ortak bir payda da birleştiği bir şey vardı, tablet ve robot. Çocuklar bu iki alete bayılıyordu. Çünkü tablet oyun aracı, robot oyuncaktı. Gerçi bir robotun 120.000 lira olduğu bir yerde oyuncak kelimesini kullanmak doğru değildi. Bunun üzerine uzunca bir süre düşündüm. Çocuklara sunduğum teknolojik aletleri kendi dünyalarında algıladıkları şekilde eğitim materyali haline nasıl dönüştürebilirdim?
Asıl hikâye bundan sonra başladı.
.
.
.
Eğitim anlayışımı bütünüyle değiştirdim. Süreç, eğitimi oyuna devşirdiğim ne tam oyun ne de tam eğitim olan bir modele dönüştü. Ben buna rotatif öğrenme adını koydum. Bu modelde öğrenciler ne kültürel değişkenler, ne dil, ne din hiçbir farklılık gözetmeden etkin bir şekilde sürece dahil olabiliyorlardı. Her şey eşitlenebiliyor, tekilleştirilebiliyordu bununla birlikte kaygılar azalıyor ve verim artıyordu. Bunları sağlayan unsur eğitim teknolojilerindeki yeni yaklaşımları uygulama isteğimdi.
Robotlarla Eğitimin İçeriği Nasıl Geliştirilir?
Dünyada birçok farklı noktada robotlarla eğitim yapılabiliyor bu eğitimlerden aşağı yukarı 45–50 arası modeli sürekli incelemekteyim. Bu modellerin çoğunda tek tip öğrenci profili var veya aşağı yukarı çocukların hepsi aynı mahallenin çocuğu. Benim hitap ettiğim kitle içerisinde çoğu zaman aynı mahalleyi geçin aynı dili konuşan çocuk bulunmuyordu. Ama uzmanı olduğum konu çocukların hayatını kurtarabilirdi. Bende yükün bir kısmını robot arkadaşlarımla ve tabletlerimle paylaştım. Sugata Mitra tarzı bir eğitim anlayışına bürünmekte işime gelmişti. Çünkü dezavantajlı gruplar için en iyi öğretmenler ve okullar maalesef onlara en fazla ihtiyaç duyulan yerlerde olmamıştı.
Öyleyse ben öğrenmelerini teşvik etmeliydim. Bunun için en başta yapılması gereken 60 dakikalık bir dersin küçük bir kısmında mentörlük yapmak ve öğrencileri uzaktan izleyerek sadece hatalarını düzeltmek için yardımcı olmak yeterliydi. Bunu dil bilsin bilmesin tablet tutsun tutmasın her öğrenciye basit bir oryantasyonla öğretebiliyordum.
Öğrenciler öğrendikçe keyif alıyorlar keyif aldıkça oturdukları sandalyeye olan bağlılıklarını artırıyorlardı. Çok güzel bir yer yakalamıştım, Wladyslaw Podgowinski’nin Bahçedeki Çocuklar tablosu gibiydi ve çok güzel sonuçlar alıyordum. Her yerde yapılan eğitim modellerini inceleyip bir motoru sadece ileri götür, geri getir değildi yaptığım. Yaptığım ve yapmaya çalıştığım metot şuydu ortak dil bilmeyen bir öğrenci topluluğuyla tek dil üzerinden anlaşabilmekti. Tabi ki bu dil kendi içerisinde evrensel temalarda içeriyordu; Makine dili, renklerin dili, sayıların dili, şekillerin dili…
Benim dünyamda, evrensel bir dille kitleleri birleştirebilmiştim. Dünyayı ele geçirmesinden! korktuğumuz robotlarla Roma K9öprüsü inşa etmeye başladık. Bir öğrenciyle iletişim sağlayamıyorsam bu köprüyü inşa etmeye başladım. Nerede bir öğrenci savaşın yanık kokusunu getirse yanında ve üstünde o bilmediği kokuyu her yere sürse hemen onunla robot köprüsü kurmaya başladım. Karşıya geçirdim.
Birlikte yürüdüm ve bir süre sonra kendi yürüsün diye serbest bıraktım. Bütün çocukları tek millet yapma çabam sonuç veriyordu. Neredeyse yaşadığım ildeki bütün okullarda bir iz bırakma imkânım olmuştu. Bunları yapabilmemin altında iki sebep yatıyordu; biri robot teknolojisi geliştiren şirketlerin yarı açık sistemler inşa etmesi diğeri kendi yazdığım müfredatları istediğim gibi uygulayabilmekti.
Kendi sisteminizi inşa etmeniz ve uygulayabilmeniz size sınırsız hareket imkânı sağlıyordu. Geliştirdiğim eğitim ortamı daha çok öğrenciye daha hızlı ve verimli erişmemi sağlıyordu. Başlarda bir standartta tabi olduğum gerçeği beni yorsa da uzmanlık sağladığınız bir alanda ileriye gitmenin verdiği itkiyle yakaladığım ivme birçok öğrenciye erişimimi daha kolay sağlamıştı.
Bu yazıyı kaleme alırken dil becerisi, eğitim, psikoloji, yapay zekâ vb. birçok anahtar sözcük aklımdan geçmişti ve daha fazlası için neler yapılabilirdi diye birçok makaleyi okurken kendimi buldum. Eğitim anlayışımızın değiştirilmesi, dönüştürülmesi ve paradigma inşa etmek için yenilikçi yaklaşımları gündeme getirmek gerekiyor. Bu yüzden dönüşümü robot- çocuk üzerine kurgulamalıyız.
Çocuklarımız için Robotiğin Geleceğini Kurgulamak
Robot teknolojisi şu anda kucağımızda uyuttuğumuz bir bebek gibidir. Önümüzdeki on yıl içerisinde insanlık tarihindeki en büyük işgücü geçişi yaşanacak. Milyonlarca iş (işçi demiyorum!) teknoloji yüzünden kaybedilecek ve milyonlarca yeni iş yaratılacak. Daha büyük bir personel gereksinimi ortaya çıkacak. Daha da önemlisi kalan işlerin büyük çoğunluğu dönüştürülecek. Robotik okuryazarlığı ve güçlü teknoloji becerilerine sahip kişiler neredeyse tüm sektörlerde iş başvurusunda bulunurken önemli bir avantaja sahip olacak.
Robotik ve yapay zekanın toplum üzerindeki etkisini düşündüğümüzde, 1980'lerde robotik endüstrisi ile bilgisayar endüstrisi arasında güçlü bir paralellik kurabiliriz. 80'lerde programlama bugün olduğundan çok daha zordu, çok programcı yoktu ve endüstrinin uzmanlaşmış personelleri istihdam için uygun yeri hep mevcuttu.

Programcılar, belirli iş kolları için (bankacılık, sağlık hizmetleri veya muhasebe gibi) uygulamalar yaparak herkesi daha büyük bir verimle üretimin, lojistiğin ve stratejinin içine çekti. Geriye dönüp baktığımızda, hepimiz “gelecekte daha fazla programcıya ihtiyacımız olacak” derdik. Ve bu ifadenin doğru olduğu kanıtlanmış olsa da gözden kaçan çok daha büyük bir şey vardı- gelecekte herkesin bilgisayar okuryazarlığına ihtiyaç duyacağı.
Aynısı bugün robotik endüstrisi için de geçerli. Robotik teknolojisinin artan üretkenliği, güvenilirliği ve faydalarını göz önünde bulundurduğumuzda, muhtemelen hepimiz “gelecekte daha fazla robotikçiye ihtiyacımız olacağı” konusunda hemfikir oluruz, ancak gerçekte burada yaratılacak etki çok daha derin ve geniş kapsamlı olacaktır.
Bilgisayar endüstrisinin özel bir endüstri alanı olmaktan çıkıp bilgisayar okuryazarlığıyla birlikte çok sayıda iş için gerekli bir beceri olduğu noktaya gelmesi 30 yılını aldı. Robotik endüstrisi aynı yolculuğu 10 yıldan daha kısa bir sürede gerçekleştirecek, çünkü devasa bir bina büyüklüğünden cebinize sığdırmak zorunda değiliz teknolojiyi. Sürecin zor kısmı tamamlandı. Robotik ve yapay zekâ, işgücünü daha hızlı bir şekilde etkilemeye başlayacak.
Teknolojinin ortadan kaldıracağı işlerin sayısı hakkında bazı şaşırtıcı tahminler var- önümüzdeki 10 yıl içinde Kuzey Amerika’da yaklaşık 50 milyon işçi ve küresel olarak 800 milyon işçi. Aynı zamanda milyonlarca yeni iş yaratılacak. Bununla birlikte gerçek şu ki bu yeni işlerin çoğu, güçlü STEM becerileri ve robotik bilgisi olan adaylar için ayrılacak.
Robotik ve yapay zekayı etkileyen işlerin yanı sıra, hemen etkileneceğini düşünmeyebileceğiniz birkaç meslek grubunu ileride başka bir yazının içeriğinde ele alacağım.
Yazının içeriğinden çok koparmadan robotların ve robot biliminin disiplinlere nasıl katkı sağlayabileceğini inceleyelim. Robot bilimi ve 2012 yılında kullanma fırsatı bulduğum Eye-Track laboratuvarının otizmli bireylere yardımcı olmak için yenilikçi metotları nasıl işe koştuğunu inceleyelim.
Bir Robot Otizmli Çocukların Hayata BağlanmasınaYardımcı Olabilir mi?
Dünyada her 160 çocuktan 1'inde otizm spektrum bozukluğu var. ABD’de bu oran, muhtemelen teşhis ve raporlama farklılıkları nedeniyle neredeyse üç katına çıktı. Otizmli bireylerin gelişim bozukluklarında genellikle sosyal, duygusal ve iletişim zorlukları karakterizedir. Şahsa münhasır ve kişiye özeldir. Tedavi edilebilecek bir şey değildir, ancak konuşma ve davranış terapisi gibi erken müdahaleler çocuğun gelişimini iyileştirebilir. Ancak bu tür insan temelli müdahaleler genellikle pahalı veya zaman alıcı olabilir; spektrumdaki birçok çocuğun haftada 20 saat terapi görmesi önerilir. Hastalığın seyri herkeste farklı olduğundan geleneksel teknolojik materyalin özelleştirilerek kullanılması da zor olabilir; semptomlar ve davranış kalıpları hasta her birey arasında büyük farklılık gösterir.
Neyse ki, son yıllarda sosyal olarak yardımcı robotların kullanılması, otizmli hastaların daha uygun fiyatlı ve kişiselleştirilmiş bakım almaları için umut verici yeni bir yol açtı. Teoride, ev içinde kullanılan robotlar, rutin eğitim faaliyetlerini devralarak insan terapistleri desteklemeye yardımcı olabilir ve AI, deneyimi kişiselleştirmeye yardımcı olabilir.
Yakın zaman da yeni bir çalışma Science Robotics yayınlandı ve kişisel asistan olarak kullanılan robotlar hastalar üzerinde umut verici adımlar attı. Maja J.Matarić ve Güney Kaliforniya Üniversitesi’ndeki ekibi, otizmli çocukların belirli bir eğitimden verim alıp almadıklarını tahmin etmek için robotla etkileşimlerinden diyalog, göz teması gibi ses ve video verilerini kullanan bir makine öğrenimi modeli oluşturdu. Makine öğrenmesi modeli şöyle çalışmaktaydı; robotun amacı bir duruma anında tepki vermesi üzerine tasarlanmıştır. Ayrıca otizmli bireyleri belirli bir süre terapötik egzersizlere dikkatlerini vermesi için onları sürekli meşgul etmesi amaçlanmıştır. Test sırasında model, gürültülü verilere (data setlerde göz ardı edilecek olanlar) ve katılımcılar sürekli değişmesine rağmen, çocuğun katılımını tahmin etmede %90 doğruluğa ulaştı.

Daha da önemlisi, çalışma çocuklarla bir ay boyunca evlerinde yaşayan robotlardan toplanan veriler kullanılarak yapıldı. Gerçekçi bir ortamda bu robotların etkisini incelemeyi ve yeteneklerini geliştirmeyi amaçlayan uzun süreli bir araştırmanın parçasıdır. Bununla birlikte, bugüne kadar yapılan diğer çalışmaların çoğu, bu tür teknolojiyi eve getirmek için gereken onay ve tasarım süreçleri nedeniyle verimli olmamış. Kısa zaman ölçekleri ve kontrollü laboratuvar ortamlarıyla sınırlı kalmıştır.
Çalışmaya katılanlardan, evdeki tabletlerinden düzenli olarak uzay temalı matematik oyunları oynamaları istendi. Robot daha sonra performansa dayalı anlamlı geri bildirimler verdi ve oyun, bir pekiştirmeli öğrenme algoritması aracılığıyla zaman içinde bireye göre kişiselleştirildi.

Oyunun içeriği matematiğe odaklanırken, ana amaç çocuklara robotla olan etkileşimleri aracılığıyla hiyerarşi belirlemelerini sağlamak ve (sıra bende mi yoksa robotun konuşma sırası mı?) göz teması kurmalarını beklemekti. (Konuşurken robota bakmalı mıyım?) Araştırmaya göre her müdahalede bir davranış terapisti tarafından not alındı. Terapistler sosyal becerilerini önce ve sonra değerlendirdi ve kat edilen mesafeyi tek tek kaydetti.
Çocukların sosyal bir ortamda öğrenmesi gerekiyor. Ancak otizmi olan çocuklar bundan büyük ölçüde mahrum kalıyorlar ve yeterince pratik yapamıyorlar. Robot bu yüzden önemli bir eğitim materyali olarak yerini koruyor.
Konya Bilim Merkezinde çalıştığım süre boyunca çocukların çoğu zamanla robotla arkadaş olarak ilişki kurmayı öğrendiğini gözlemleyebiliyorum ve akranlarına karşı empatilerini artırdığını varsayıyorum.
Hatta araştırmaya göre birçok otizmli birey; robotu, aile ve sosyal çevrelerine dahil ediyor ve bu sayede kardeşleri ve ebeveynleri ile daha fazla etkileşim kuruyor. Robotların mevcut ilişkilerin yerini almaktan ziyade iyileştirebileceği önermesini doğruluyor bu çalışma. Bu örneklem ile ilgili bulgular daha önceki bir makalede yayınlandı incelemek isterseniz burada makale mevcut.
Çalışmanın zorlayıcı tarafları ise araştırmacılar şöyle özetliyor; “Katılımcılar bazen kazara robota zarar verdi veya kamerayı hareket ettirerek toplanan verilerin tutarsız ve gürültülü olmasına neden oldu. Çoğu zaman otizmli çocukların kardeşleri de oyunları kendileri oynamak istediler ve analizleri daha karmaşık hale getirdiler. “Ancak gerçek yaşam alanı, araştırmacılara robotların daha etkili olacak şekilde nasıl tasarlanacağına dair daha bütünsel bir anlayış da verdi. Örneğin, tüm çocukların robotla olan etkileşimlerini zamanla azalttığını buldular.
Gelecekte bu tür robotların sayısı arttıkça ve maliyetler indikçe daha çok birey terapi imkânı bulacaktır. Dünya’yı daha iyi bir yer yapma çabamız hiçbir zaman boşa gitmeyecektir.